top of page

kırk dört buçukuncu mektup

Agâh Bey,


Umarım iyisiniz.


Sormuyorsunuz genelde ama beni soracak olursanız ben pek iyi değilim bu aralar. Uyuyamıyorum.


Yerimi yadırgadığımda uyumakla ilgili sorun yaşarım normalde. Demek ki yanlış yerdeyim ve de yapıyor olmam gereken şeyi yapmıyorum. İşin kötüsü de ne nerde olmam gerektiğine dair ne de aslında ne yapıyor olmam gerektiğine dair bir fikrim var.


O kadar sinirliyim ki kendime, aynada yüzümü görmeye tahammül edemiyorum. Yanlış bir şey söyleyip de kalbini kıracağım diye korkuyorum. O kadarını da hak etmiyor aynadaki yüz.


Şirketi devrettim bu arada. Hisseleri de zararına sattım. Batar mı çıkar mı imparatorluğa mı dönüşür bilmiyorum artık.


Geçtiğimiz cumartesi günü aşkı beklemekten vazgeçtim.


Bir yandan üzgünüm tabii ki ama bakmayın, sırtımdan yük kalktı.


Hayat formel mantık kurallarına göre işlemiyor işte. Bir şey aynı anda hem A, hem A-değil olabiliyor. Birinin yaptığı en büyük kötülük, aynı zamanda yaptığı en büyük iyilik olabiliyor. Bunu anlamak da hakikatle gerçek (truth/fact) arasındaki ve bilmekle bilmek (kennen/wissen ve savoir/connaître) arasındaki farkı anlamak demek.


Müziğin tanımı, psikolojik etkileri, nota dökümü, çalındığı enstrüman, bunların hepsi gerçek. Hakikatse şarkının ta kendisi.


Varda bir yok, yokta biri var. Bu haftanın arkafonu. Tarçın kafa yapıyor Agâh Bey.


Müzik bağımlılığımın sebebini şimdi daha iyi anlıyorum. Peki şu hayal hastalığından kurtulmak için hangi şarkıyı, hangi renkli hangi enstrümandan ve hangi söyleyenden dinlemeli?


Ah. Kendim(i) söyleyeceğim Agâh Bey.


Şan dersi almaya karar verdim. Turkuaz kıza yazacağım.


Şimdilik hoşçakalın,


K.

0 comments

Recent Posts

See All

43. Mektup

Comentários


bottom of page