top of page

Toplumsal Bir İnşa Olarak ‘’Toplumsal Cinsiyet’’


Toplumsal cinsiyet, cinsiyet eşitliği, cinsiyet rolleri gibi kavramlar son beş yıldır daha sık gündemimizde. Her 8 Mart’ta, her kadın cinayeti haberinde, her çocuk evliliği haberinde yeniden konuşuluyor. Bazen bireysel silahlanma veya ifade özgürlüğü gibi ilgisiz görünebilecek konularda dahi bahsi geçiyor.

Kimilerine göre toplumsal cinsiyetin ne olduğu tam olarak anlaşılmıyor, o yüzden tekrar tanımı yapılıyor. Biyolojik cinsiyetle arasındaki farkın ısrarla altı çiziliyor. Kadınlarla ilgili her problemin yegane kaynağıymış gibi yeniden hatırlatılıyor Türkiye’nin toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda ne kadar geride olduğu.

Ama bugün kullanıldığı haliyle toplumsal cinsiyetin altının doldurulma şekli çok zayıf maalesef. Cinsiyet rollerindeki ayrımın varlığı, cinsiyetin toplumsal olduğunun ispatı gibi sunuluyor. Hâliyle, haksız muamelelerin, cinayetlerin sebebi toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden bilinince kavramın kendisi de sorgulanamaz hale geliyor.

Cinsiyetin büsbütün toplumsal olduğu kanısı yeterince yerleşmezse, insanların biyolojinin arkasına sığınarak cinsiyet üzerinden ayrımcılıklarını devam ettireceğine dair belki de haklı bir endişe var.

Hâlbuki, ayrımcılığın ve cinsiyetçiliğin karşısında durmak için cinsiyetin tamamen toplumsal olmasına gerek duyulmamalı. Cinsiyete dayalı adaletsizliklerde, adaletsizliğin kendisiyle mücadele etmek dururken, cinsiyet kavramıyla, cinsiyetin kaynağıyla mücadele edilmesi verimsiz ve yanlış.

Kaldı ki, cinsiyeti ve cinsiyet rollerini açıklamada biyolojinin eli daha güçlü. Yine de başka birçok konuda olduğu gibi, toplum ve biyolojinin etkilerinin birbirinden büsbütün ayrı düşünülmesi mümkün değil.

Cinsiyet rollerinin çocuklara nasıl işlendiği tartışılırken, filmlerden, reklamlardan, masallardan ve deyimlerden, oyuncakların ‘’cinsiyetli’’ oluşundan örnekler veriliyor. Öyle ki, oyuncaklarla toplumsal cinsiyet arasındaki ilişkiyi irdeleyen tezler var.

Her ne kadar cinsiyet ve farklarının kaynağı tartışması daha çok gender sosyologlarının, feministlerin eline düşmüş ve bugün politik doğruculuğun kurbanı olmuş olsa da, bu öncelikli olarak psikolojinin ve elbette biyolojinin konusu.

Yazının kalanında toplumsal cinsiyetin ne olduğuna değinmek ve kavramın trajik bir deneyle olan ilişkisini anlatmak istiyorum. Çocuk oyuncaklarının cinsiyet rollerinin üzerinde ne kadar etkisi olduğuyla ilgili fikir verebilecek birkaç enteresan makaleye de değineceğim.

Nedir bu toplumsal cinsiyet? Kadınlarla erkekler arasındaki farklardan bahsedilirken, toplumsal cinsiyetin (gender), biyolojik cinsiyetten (sex) ayrı olduğu söylenir ve bu ayrım şöyle açıklanır: biyolojik cinsiyet -veya sadece ‘’cinsiyet’’- genital organlar, kromozomlar, hormonlar ve üreme hücreleri gibi biyolojik özelliklerle ilgiliyken, ‘’toplumsal cinsiyet’’ kadınlarla erkekler arasındaki kültürel ve toplumsal olarak inşa edilmiş farklarla ilgilidir.

Yani biyolojik cinsiyet doğuştan gelir, toplumsal cinsiyetse sosyalleşme aracılığıyla öğrenilir, pekişir ve içselleştirilir. Altı çizilen bu ayrım şunu ima eder: kadınların ve erkeklerin toplum içindeki farklı davranışları sosyal sürecin bir sonucu.

Cinsiyetin ve cinsiyet rollerinin toplumsal olduğu fikrinin temellerini İkinci Cinsiyet kitabıyla Fransız düşünür Simone de Beauvoir ‘’Kadın doğulmaz, kadın olunur’’ diyerek atmıştı. Beauvoir evliliğin ve kadınların ev içindeki rollerinin onları baskılayan kurumlar olduğunu, kadın olmanın aslında tarihsel bir sonuç olduğunu iddia ettiği kitapta, toplumun küçük yaşlardan itibaren cinsiyet rollerini kültürel beklentiler aracılığıyla çocuklara işlediğini yazar.

İlerleyen zamanda feminist düşüncede de yerini alan toplumsal cinsiyet kavramı, cinsiyetler arasında gözlemlediğimiz davranışsal farkları kültürel birer pekiştirme olarak görür ve biyolojik farkları fiziksel farklar olarak görmekle yetinir.

Toplumsal cinsiyet kavramının, kadınlarla erkeklerin toplumdaki rollerine ve aralarındaki cinsiyet farklarına yalnızca işaret etmek için kullanılmasında bir sorun görmüyorum. Ama genelde takip eden şu argümanı yanlış buluyorum: bu farklar tamamen toplumsaldır ve bir eşitsizliğe işaret eder.

Üçüncü dalga feminizmle birlikte biyolojik cinsiyetin de toplumsal cinsiyet gibi kültürel bir inşa olduğu fikri yaygınlaşınca, biyolojinin etkisinin önemsiz veya minimal olduğuna dair anlayış daha da yerleşti.

Peki toplumsal cinsiyetin kaynağı ne? Nasıl ortaya çıktı ve literatüre nasıl girdi?



Reimer Kardeşler’in Trajik Hikayesi

Toplumsal cinsiyet (İngilizce gender) kavramını akademik literatüre katan ilk isim Yeni Zelandalı psikolog ve seksolog John Money olarak bilinir.

John Money gender kelimesini bugünkü anlamıyla literatüre katana kadar gender aslında gramatik sınıflandırma ile ilgili bir kavramdı. Örneğin, kral ve kraliçe, koç ve koyun gibi kelimeler aynı şeyin iki farklı cinsini ifade eden kelimeler. Veya Fransızca’da isimlerden önce gelen la ve le artikelleri, kelimenin maskülen mi feminen mi olduğuna dair fikir verir. Gender kavramı işte bu sınıfları ifade etmek için kullanılıyordu.

İngilizce’deki sex kelimesi ise, gender literatüre girene kadar birinin cinsiyetini ifade etmeye yarayan tek kelimeydi, hem de seks yapmak (to have sex) anlamına geliyordu. Dolayısıyla aslında insanların oğlan veya erkek, kız veya kadın olarak kendilerini nasıl ifade ettiklerine gender kelimesinin bir alternatif olarak sunulması anlam karmaşasını önlemek adına fena bir katkı değildi.

Money bu gramatik kavramı, kendi çalışmalarında farklı cinsel yönelimlerden, translar ve atipik genital anatomiye sahip insanlardan bahsederken, akademik bir terim kullanabilmak adına ödünç aldı. Dolayısıyla aslında akademik bir ihtiyaca binaen türedi.

Türkçe karşılığı olan ‘’toplumsal cinsiyet’’ benzer bir linguistik geçmişi paylaşmadığı için biraz temelsiz kalıyor ve çeviride anlam kaybına uğruyor. Kelimeler tanımlarından ibaret değil neticede. Akraba olduğu diğer kelimelerle, etimolojik geçmişleriyle birlikte varlar.

Neyse.



Money yürüttüğü bir deney sonucunda cinsiyetin, cinsel kimliğin (gender identity) tamamen yetiştirme şeklinin bir sonucu olduğunu ilan etti. Bir oğlanı kız çocuğu olarak, bir kızı da oğlan çocuğu olarak yetiştirmek mümkündü. Tabi bu iddiası sayesinde, eril ve dişil davranış kalıplarının doğuştan olmadığını ve değiştirilebileceğini müjdelediği için feminist hareket tarafından kahraman ilan edildi.


Sözü geçen bu çalışma Reimer kardeşler vakası olarak bilinir. Brian ve Bruce Reimer ikiz kardeşler. Sekiz aylıkken, sünnet operasyonu esnasındaki bir terslikten dolayı Bruce’un penisi ağır zarar görüyor.


Bunun üstüne aile John Hopkins Hastanesi’ne, John Money’e yönlendirilir. Money, aileyi, çocuğa cinsiyet değiştirme operasyonu yapılması gerektiğine ikna edince, yirmi iki aylıkken Brunce’un testisleri ameliyatla alınır. Adı Brenda olarak değiştirilerek bir kız çocuğu gibi yetiştirilmeye başlanır.


Money, ikiz kardeşleri yıllar içinde görmeye devam eder. Çocukların ilerleyen yıllardaki ifadelerinden, altı yaşlarındayken kardeşlere porno izlettiğini, kendi aralarında cinsel aktivitede bulundurduğunu, genital inceleme yaptırttığını, hatta bu prosedürler boyunca fotoğraflar çektiğini biliyoruz.



Money bütün bu süreç boyunca, yıllarca prosedürler hakkında yalan söyledi ve sonuçların başarılı olduğunu iddia etti. Bu sırada gender (yani toplumsal cinsiyet), cinsiyet rolleri, cinsel kimlik kavramları tıbbi ve sosyolojik literatürde kendine bir yer edinmişti bile.


Bruce/Brenda 13 yaşındayken, ailesine onu tekrar Money’le görüştürürlerse kendini öldüreceğini söyledi. 14 yaşına gelene kadar okulunda kız gibi giyindiği için erkekler tarafından, erkeksi olduğu için de kızlar tarafından aşağılandı ve dışlandı.


Psikolojik ıstıraplarının sonucunda ailesi geçirdiği operasyonlarla ilgili gerçeği paylaşınca kendi cinsiyetine dönmek istediğini söyledi. Tekrar operasyonlar geçirdi, testosteron tedavisi aldı ve adını David olarak değiştirdi.


Ama olanlar olmuştu.


Yıllar sonra, diğer kardeş Brian 36 yaşında aşırı doz antidepresan kullanımından evinde ölü bulundu. David de 38 yaşında, depresyonla ve ekonomik sıkıntılarla geçen yılların ardından kendini vurarak intihar etti.



John Money yalnızca bu korkunç çalışmayla tanınmıyor. Money, ‘’duygusal’’ pedofilinin cinsellikle değil, aşkla ilgili olduğunu düşünüyordu. Paidika adında bir pedofili dergisine verdiği röportajda, 10 yaşındaki bir oğlanın, 20’lerinde veya 30’larında bir adama karşı erotik çekim hissedebileceğini, bunun karşılıklı rızaya dayalı olduğu sürece patolojik olmadığını söylemişti. Heteroseksüelliğin toplumsal, ideolojik bir konsept olduğu kanaatindeydi.


Money, sebep olduğu skandal medyada ifşa olunca, bunun sağcılarla kadının yerinin mutfak ve yatak olarak kalması ve cinsiyetin bunun için genetik olması gerektiğine inanan anti-feministlerin bir saldırısı olduğu bahanesinin arkasına sığındı.


Netice itibariyle Money’nin ‘’deney’’iyle, cinsiyet doğuştan değildir ve yetiştirilme tarzı ile değiştirilebilir fikri acı bir şekilde yanlışlanmış oldu.


‘’Toplumsal cinsiyet’’in akademik bir kavram olarak ortaya çıkış hikayesi böyle. Aklımızın bir köşesinde dursun.


Farklı oyuncaklar toplumsal cinsiyeti pekiştiriyor mu?

Bugün cinsiyetin toplumsal bir inşa olduğu tartışılırken, yetiştirilme tarzının, izlenen filmlerin, çocuklara oynanması için verilen oyuncakların etkisiyle ilgili iddialara sık denk geliyoruz.


Çocuklara cinsiyetli oyuncaklar (gendered toys) -yani kızlar için oyuncak bebekler ve mutfak takımları, erkekler için oyuncak araba, tabanca- alındığı için, cinsiyet rollerinin empoze edilmesi çok erken yaşlardan başlıyormuş. Tarih boyunca da böyle olagelmiş.


Tek argümanın bu olmadığının farkındayım ama yazının kalanında buna değinmek istiyorum. Öncelikle, bu bir varsayımdan ibaret. Buna rağmen sanki bilimsel bir gerçekmiş gibi zikredilip duruluyor. Örnek bazı argümanlara bir değinelim:


  1. Toplum/ebeveynler çocuklara cinsiyetli oyuncaklar veriyor/öneriyor.

  2. Çocuklar, onlara verilen oyuncaklarla uyumlu olacak şekilde, o cinsiyet kalıplarına göre davranıyorlar.

  3. Bu yüzden, cinsiyet toplumsal bir inşadır.


Bir benzeri,

  1. Arkeolojik çalışmalar bize tarihsel süreçte kız çocuklarının ve erkek çocuklarının toplumsal cinsiyet rollerini pekiştirici oyuncaklarla oynadığını gösteriyor.

  2. Tarih boyunca kadınlar ve erkekler bu pekiştirilmiş cinsiyet kalıplarına göre davrandılar.

  3. Demek ki, toplumsal cinsiyet tarih boyunca oyuncaklar aracılığıyla pekiştirildi.


Veya,

  1. Cinsiyetler arasında farklı alanlarda yoğunlaşma gözlemliyoruz.

a. Bu bir eşitsizliğe işaret ediyor.

2. Yoğunlaşma, toplumsal cinsiyet rollerine uygun olduğuna göre, toplumsallaşmanın bir sonucu.

ve ekstradan,

3. Bununla mücadele edilmeli.


Bu gibi argümanlarda ya önermeler sonucu desteklemiyor, ya döngüsel bir nedensellik var, ya da önermeler ispat edilmeye muhtaç. Hepsi mantık hatası. Önermeler doğru olduğunda dahi, iki şey arasındaki korelasyon, o iki şey arasında illa sebep sonuç ilişkisi olduğu anlamına gelmez.


Yani, evet gerçekten de aileler çocuklarına ‘’cinsiyetli’’ oyuncaklar alıyor olabilir. Çocuklar gerçekten de belli kalıplar içerisinde davranıyor olabilir. Ama bu, ilkinin ikinciye sebep olduğu anlamına gelmiyor. Belki, sadece belki, ikisine de sebep olan üçüncü bir değişken vardır.


Bunları anlamanın da bazı yolları var aslında. Küçük çocukların oyuncak tercihleriyle ilgili çalışmalar, farklı kültürlerdeki cinsiyet rolleriyle ilgili çalışmalar var mı, bunlara bakabiliriz. Belki kırsal toplumlarda insanlar cinsiyet rollerinden daha az etkileniyorlardır. Veya belki İsveç gibi cinsiyet eşitliğinin yüksek olduğu ülkelerde cinsiyet farkları azalıyordur.


Neyse ki var bu çalışmalar.


Cinsiyet eşitliği konusunda belki de en çok yol kat etmiş, Cinsiyet Eşitliği Endeksi’ne göre üst üste birinci seçilen İsveç’te yapılmış bir araştırmaya bakalım:


152 İsveçli çocuğun oyuncak koleksiyonlarıyla ilgili yapılan bir inceleme bu. Araştırma, çocukların oyuncak tercihlerinin o toplumdaki sosyal değerlerle ilgili bir fikir verdiği ve İsveç’in diğer ülkelere kıyasla cinsiyete dayalı toplumsal değerleri daha az olduğundan, bunun oyuncaklara yansıyacağı varsayımıyla hareket ediyor.


Araştırmanın sonucu varsayımı desteklemiyor. Yani, kızların oyuncakları arasında daha çok özel alana dair oyuncaklar var: yemekle ilgili gereçler, bakıcılıkla ilgili oyuncaklar, oyuncak evler ve mobilyalar gibi. Erkek çocuklarının oyuncak koleksiyonlarındaysa daha ziyade dış mekana dair oyuncaklar var: resmi görev araçları, imalat araçları gibi. Özel alan sınıfından iki oyuncak grubu var erkek odalarında: alet takımı ve ulaşım araçları.


İnsan figürleri sınıfında yetişkin figüründeki oyuncaklar erkek odalarında, bebek ve çocuk figüründeki oyuncaklar kız odalarında daha yaygın. Doğa kategorisi oyuncaklarında çok büyük bir fark olmasa da, erkekler daha çok vahşi hayvanları, kızlar evcil hayvanları ve çiftlik hayvanlarını tercih etmiş.


İsveç ne kadar cinsiyet eşitliği konusunda ilerlemiş olursa olsun, sonuçta belli bir yaşa gelene kadar çocukların şartlanmış olması, cinsiyet rollerinden etkilenmiş olması muhtemel, diyebilirsiniz.


Daha küçük yaştaki çocuklara bakalım.


Bir yaşındaki bebeklerle yapılan bir çalışmada bebeklere iki farklı video izletiyorlar: hareket eden araba ve konuşan insan videoları. Erkekler araba videosuna daha uzun bakarken, kızlar ikinciye daha uzun bakıyor. Bu, erkeklerin mekanik harekete, kızların insana ve sosyalliğe ilgisi olduğu tezini destekleyen bir bulgu.


Ama bir yıl içerisinde bebekler çoktan oyuncak kültüründen etkilenmiş olabilirler, diyorsanız şu çalışmaya bakalım:


Bir günlük bebeklerle yenidoğan servisinde yapılan araştırma benzer sonuçlar buluyor. Kızlar insan yüzüne daha uzun bakarken, erkekler objeye daha uzun bakıyor. Deney esnasında araştırmacı bebeklerin cinsiyetlerinden habersiz, kör araştırma yani.


Aslında bu bebeklikten başlayan ilgi farkları, kadınlarla erkeklerin farklı mesleklerde yoğunlaşmasının da sebebi. STEM alanlarındaki erkek yoğunluğu ile psikoloji, sosyoloji, hemşirelik gibi insan odaklı alanlardaki kadın yoğunluğu da bu sonuçlarla uyumlu.


Dolayısıyla cinsiyetler arası farklar tamamen değilse de, en azından çok büyük oranda biyolojik.

Peki hayvanlarda cinsiyetler arası farklar var mı acaba? Sonuçta onlar reklam ve filmlerin mesajlarından, ailenin ve toplumun beklentilerinden tamamen azadeler.


Bakalım.


Farelerle ilgili ilginç bir araştırma erkeklerin küçüklükten itibaren kendi aralarında güreştiği, boğuşma oyunları oynadığı, hatta yetişkinlerin küçükler karşısında bazen bilerek yenildiğini bulmuş. Bu boğuşma oyunları, çoğu memelide olduğu gibi insanlarda da erkekler arasında daha sık ve sosyal gelişimleri için elzem.


Primatlarda da cinsiyetler arası farklar hakkında enteresan araştırmalara denk geliyoruz.

Primat, maymun türlerini ve bazı sınıflandırmalara göre insanları da kapsayan memeliler takımının adı. Cinsiyet davranışlarını, dil öğrenim sürecini, zeka ve bilinç gelişimini daha iyi anlamamız konusunda primatoloji önemli bir alan.


Uganda’da Kibale Ulusal Parkı’nda yapılan gözlemlerde dişi şempanze yavrularının bebek taşır gibi taş veya ahşap çubuk taşıdıkları gözlemlenmiş. Bu davranışa dişi yavrularda, erkek yavrulardan 3–4 kat daha sık rastlanmış. Genç dişiler kendileri anne olunca bunu yapmayı bırakmışlar.


Bir başka çalışmada 88 vervet maymununa hangilerini seçeceklerini görmek için çeşitli oyuncaklar veriliyor. Erkek maymunlar tekerlekli (maskülen sınıfından) oyuncaklara ilgi gösterirken, dişiler yumuşak (feminen sınıfından) oyuncaklara ilgi göstermiş.


Başka bir araştırmada insansı maymunlara (apes) oynamaları için oyuncak bebek verildiğinde dişi ve erkek yavrular arasında şöyle bir fark gözlemleniyor: Dişiler oyuncak bebeği gezdiriyorlar, gerçek bir bebekmiş gibi kucaklarında taşıyıp, ilgi gösteriyorlar. Aynı oyuncak erkeklere verildiğindeyse yaptıkları şey bebeği parçalara ayırıp, içinde ne olduğuna bakmak.


 

Oyunu ve oyuncakları çocuklara dikte edemezsiniz. Cinsiyetli oyuncak (gendered toys) diye bir kavramdan sanki olumsuz bir şeymişçesine bahsedemezsiniz. Oyuncaklar ilgi farklarından dolayı cinsiyetlere özel hale geldi.


Bu şu anlama gelmiyor: oğlanlar oyuncak bebeklere veya mutfak gereçlerine ilgi duyamaz; veya kız çocukları arabalarla oynamamalıdır, babalarıyla boğuşmamalıdır. Bunu söylemiyorum, bunun anormal olduğunu da düşünmüyorum.


Fakat ‘’maskülen’’ kızların ve kadınların olması, ‘’feminen’’ oğlanların ve erkeklerin olması, cinsiyetin toplumsal olduğu iddiasını desteklemez. Nitekim onların da biyolojik sebepleri var.

Bırakın çocuğun mizacı konuşsun.


Renkler meselesine gelecek olursak… Pembenin kızlara, mavinin erkeklere uygun görülmesi tamamen reklamcılığın bir sonucu. Hatta en başında pembe daha güçlü ve kararlı bir renk olduğu için erkeklere, maviyse daha narin ve zarif olduğu gerekçesiyle kız çocuklarına yakıştırılmış. Dolayısıyla ‘’cinsiyet-renkli’’ oyuncaklar toplumsaldır, demek mümkün.

 

Kadınlarla erkeklerin belli alanlara yönelmesi, cinsiyet rollerinin toplumsal birer inşa olduğunu ispatlamaz. Toplumsal cinsiyet eşitliğinden anladığımız, kadınlarla erkeklerin hayatın her alanında yarı yarıya temsil edilmesi gerektiğiyse, bu doğal bir şekilde asla gerçekleşmeyecek.


Cinsiyetin toplumsal bir yönü var, evet, ama bu cinsiyetin toplumsal olduğu anlamına gelmiyor. Özellikle geleneksel toplumlarda cinsiyet rolleriyle ilgili insanların bir beklentisi ve kimi zaman bu yönde baskısı var. ‘’Kalıplara’’ uymadığı düşünülen insanların mizaçlarına ters olacak şekilde baskılanmaları yanlış.


Bunlara ek olarak, kadınlarla erkeklerin kamusal alanda ve kanun önünde eşit sayılmaları için ‘’cinsiyet ve cinsiyet rolleri toplumsaldır’’ gibi safsatalar gereksiz, üstelik de meseleyi bulandıran tartışmalar.


Sonuç olarak, cinsiyet rollerinin gelişiminde toplumun daha etkili olduğuna dair ikna edici verilerimiz olmadığına ve biyolojik olduğuna dair ikna edici verilerimiz de olduğuna göre şu sonucu çıkarmak mümkün:


Cinsiyet ve cinsiyet rolleriyle ilgili onca biyolojik açıklamaya ve psikolojik araştırmaya rağmen, feminist düşüncenin, gender sosyologlarının ve aktivistlerin toplumsal gelişim üstündeki ısrarlı vurgusu, ‘’toplumsal cinsiyet’’ kavramının kendisinin toplumsal bir inşa olduğunu gösteriyor.


 


Referanslar

Alexander, G., Hines, M. (2008). Monkeys, girls, boys and toys: A confirmation Letter regarding “Sex differences in toy preferences: Striking parallels between monkeys and humans”. Hormones and Behavior, 54, pp. 478–479.


Bolat, D. ‘’Cinsiyet Toplumsal Cinsiyet’’, Feminist Bellek, 29 Ekim 2021, https://feministbellek.org/cinsiyet-toplumsal-cinsiyet/.


Butler, J. (1990). Gender Trouble. Routledge.


Connellan, J. et al. (2000). Sex differences in human neonatal social perception. Infant Behavior & Development, 23, pp. 113–118.


Colapinto, J. (2006). As Nature Made Him: The Boy Who Was Raised as A Girl. Harper Perennial: NY.


de Beauvoir, S. (1953). The Second Sex. Jonathan Cape: London.


de Waal, F. (2022). Different: Gender Through the Eyes of a Primatologist. W. W. Norton & Company.


European Institute for Gender Equality. Gender Equality Index. https://eige.europa.eu/gender-equality-index/2021/country/SE


Geraci, J. (1991). ‘’Interview: John Money.’’ PAIDIKA: The Journal of Paedophilia, Spring 1991, vol. 2, no. 3, pp. 2–13.


Kahlenberg, S. M., Wrangham., R. W. (2010). Sex differences in chimpanzees’ use of sticks as play objects resemble those of children. Current Biology, Vol. 20, No: 24.


Kelley, R. Kelley, B. (2017). Just Wrestle: How We Evolved Through Rough And Tumble Play.


Lutchmaya, S., Baron-Cohen, S. (2002). Human sex differences in social and non-social looking preferences, at 12 months of age. Infant Behavior & Development, 25, pp. 319–325.


Nelson, A. (2005). Children’s toy collections in Sweden — a less gender-typed country? Sex Roles, Vol. 52., Nos. 1/2.


Panksepp, J. (1993). Rough and tumble play: A fundamental brain process. In K. MacDonald (Ed.), Parent–child play: Descriptions and implications (pp. 147–184). State University of New York Press.


Slatz, A. (2022). ‘’John Money: The Pro-Pedophile Pervert Who Invented “Gender’’’’, Reduxx, Jan. 24, 2022. https://reduxx.info/john-money-the-pervert-who-invented-gender/

‘’The Sexes: Biological Imperatives,’’ Time, January 8, 1973, p. 34.

30 views

Recent Posts

See All
bottom of page