top of page

kırk dokuzuncu mektup

Agâh Bey,


Artık aramızda belli bir ünsiyet gelişti diye düşünüyorum. Siz diye hitap etmek zor geliyor şu an, mazur gör rica ediyorum.


Şubat sonuna 52 mektup yazmış olurum diye tahmin ediyordum ama işte 50’nin eşiğinde kalemi bırakıyorum. Aşktan bahsedeceğim tabii ki, tahmin etmişsindir. Son mektupta aşktan bahsetmeyeceğim de ne yapacağım. Ordan gayrı gittiğimiz bir yer yok zaten. Ya aşk, ya ölüm. İşbu mektup her ikisinin de fermanıdır.


Tam 14 Ocak’ta, deliliğimin tetiklendiği bir dolunay günü, defterim çiçek açtı ve kışın ortasında bir haftalık bir bahar yaşandı.


Gönderiyorum birkaçını, bakarsın.


Mütevazı değil görkemli çiçekleri beğeniyormuşum, bunu farkettim. Çiçekler uzmanlık alanım değil ama soldurmamak için elimden geleni yapacağım.


Ayı ve yıldızları yutup, ölümüne yaşayacağım.


Aklı olan arzusundan korkar sevgili Agâh. Kim diyor korku kötü diye? Korku dediğimiz yoğun hayret, korkutansa yoğunluğu. İnsan o yoğunluktan, ne neyden korktuğunun ne ne istediğinin ayırdına varıyor. Halbuki girdiğin riskin büyüklüğünden anla işte. İnsanın müthiş bulduğu bir şey karşısında dehşete düşmesinden, dut yemiş bülbüle dönmesinden daha makul ne olabilir.


Rüyamda topuklu botlarımla seni arıyordum. Bir cuma çıkışıydı.


Analiz etme haksızlığını yapmayacağım bu sefer kendime. Umarım sen de yapmazsın. Gerek yok zaten.


Ressama Züleyhâ’yı çizdiren nedir peki? Önemi yok ki, bazı şeyler kavramsallaştırılmaz.


Sadece biraz daha zamana ihtiyacım vardı.


Merakımın kursağımda kalmış olması dert değil de. Tam perdeyi sıyırma cesaretini gösterip, ne istediğimi anladığım ve her şeyin güzel olacağına inandığım noktada her şey bozuluyor. Umudun taşıdığı yıkım potansiyeli de onun paradoksu işte.


Ben yine mekânsızlık mahkûmu.


Şu şarkıyı da yine tam yeri gelmişken iliştireyim,


Bir berduşum,

Evim yok mekânım yok,

Sebebim aşk.

Bir berduşum,

Dilim yok lisanım yok,

Zikrim aşk.

Sorarlar derdin nedir, aşk derim bilmezler, berduş deyip geçerler.

Sorarlar vuslat nedir, aşk derim bilmezler, berduş deyip geçerler.


Ben, sen balla kes diye söz oldum, sen kırmızı şalla geleyim diye yol olamadın.


Sana da aşk olsun sevgili Agâh, ne diyeyim.


K.



0 comments

Recent Posts

See All

43. Mektup

Comments


bottom of page