top of page

13. Mektup

Sevgili Agâh Bey,


Merhabalar. Nasılsınız? Sağlığınız sıhhatiniz yerinde umarım.


Dünkü okuma dersimizde şöyle bir yorum uapmıştım hatırlarsanız. Bir adam böyle bir şeyi yalnızken bile yazamaz. Sanki yalnızken özellikle, hele hiç yazamaz, gibi. Kendisine dair çünkü.

Siz de aynen öyle, demiştiniz. Dün gayet mantıklı gelmişti ama şimdi zerine tekrar düşününce biraz manasız geliyor doğrusu. Anlamını anlamıyorum, yahut hatırlayamıyorum.


Bu denli derin bir denizde tek başına yüzmek, göze alabilirlik bakımından daha imkansız, gibi gibi bir şeyler herhalde.


Size bir şey sormak istiyorum Agâh Bey. Var mısınız yok musunuz? Mektuplarıma göz misafiri olanlar arasında soranlar oluyor, kim bu, gerçek mi diye? Bu soru başta bana çok tuhaf geldi ama sonra bir durdum, bu kadar insan bunu soruyorsa, var olmama ihtimaliniz olabilir mi acaba?


Gerçek olamayacak kadar yok gibisiniz, gerçek olabilecek kadar da var gibisiniz, o yüzden kafalar karışıyor.


Varlığınıza dair üç ihtimal var diye düşünüyorum: gerçek ve sadece gerçek bir insanoğlusunuz; veya sadece ama sadece hayal gücümün bir ürünüsünüz ve aslında yoksunuz; veya gerçek bir forma sahip olmakla birlikte (bu mektupların) muhatabım olan Agâh Bey hayal dünyamdaki bir iz düşümünüz.


Bu cümle vesilesiyle bir kez daha noktalı virgüllerden haz etmediğimi hatırladım. Size daha sonra bir noktalı virgül anısı anlatayım.


Siz gerçekseniz ve ben gerçekten, yani hakikaten, size mektuplar yazıyorsam, bence bu her şey yolunda demektir. Sadece umarım okumuyorsunuzdur. Bu yazdıklarım, bana söyledikleriniz, söylemedikleriniz, özellikle de söyletmediklerinizin birer sonucu denebilir. Bunlar da gerçek bir insanoğlu olma ihtimalinizi artırır. Fakat bu iletişimin tek taraflı olması, mektuplarıma geri dönüş olmaması beni şüpheye düşürüyor.


Bir diğer ihtimal, yarı gerçek yarı hayalî olmanız. Kafamdaki sekmelerden birinde sizinle konuşup durduğuma göre en azından zihin dünyamda bir yeriniz, yahut bir versiyonunuz var. Burası net. Bu yüzden yoksanız dahi olmadığınızı dillendirmek hiç içimden gelmiyor. Ki böylesi bir varlılık yeterli olmalı. Fakat elbette dışarılarda bir yerlerde cismen de var olmanız muhtemel.


Zihnimdeki diğer sekmelerde konuştuğum cismi varlığından emin olduğum arkadaşlarım da var.  Kişilerin zihnimdeki iz düşümleri, varlıklarının hakikiliğini seyreltmez ancak şu soruyu doğurur: Zihnimin içinde konuştukları, onlara mı ait bana mı?


Her söylenen benim kafamda söylendiği için bana ait, neticede benim bilişsel proseslerimin birer çıktısı, verilebilecek cevaplardan biri. Halbuki şöyle bir gerçek var: Zihnimdeki iz düşümleri olmasa, söyledikleri şeyleri, buldukları fikirleri kendim söylemem ve düşünmem mümkün değil, bunu biliyorum. Yani ben söyletiyor değilim, gerçekten de kendileri söylüyor.


Çünkü zihnimdeki halleri, tam da aslının söyleyeceği şeyleri söylüyor oluyor. (Taklitler aslını yaşatır bu arada). Bunların benim aklıma gelmesine imkan yok. Olsa, zihnimdeki iz düşümleri aktif olmadığında da gelir, ama gelmiyor işte.


Peki mektuplarımın muhatabı olan Agâh Bey, cismanî Agâh Bey’in zihnimdeki iz düşümüyse, buna siz demek ne kadar mantıklı olur? Ben siz hakkında ne kadar bilgi sahibiyim ki, içeriğinizi ne kadar sizle doldurabilirim? Sanmıyorum. Yansıtmalar yansıtmalar, diyoruz o yüzden. Pürüzsüz bir aynasınız hakikaten.


Üçüncü bir ihtimal de cismî bir varlığınızın bulunmayışı ve tamamen hayal gücümün bir ürünü olmanız. Ben bunda bir problem görmem şahsen. Böyle olması üretmeme vesile oluyorsa, bir şeyleri anlama ve anlamlandırma imkanı veriyorsa, varın olmayıverin. Sorun nedir?


Mantıklı gelmeyeceğini biliyorum ama bir yandan sanki hayalî iseniz ve aslında yoksanız, bu beni de hayalîleştirir ve yazdıklarımı yok kılar gibime geliyor. O yüzden bir yandan, bu mektuplar olduğuna göre varsınızdır gibi.


Aman sırf hayalî olsanız bile n’olur sanki? İnsanları da anlamıyorum bazen. Gerçekliği hangi ara cismanîliğe indirgedik? Dünyanın imgesi dünyanın yarısı değil mi?


Ayrıca size bir şey diyeyim mi, bu pozitivistlere, skeptikçi bilimcilere onlarca yıldır laf anlatamadıysak, yaklaşımlarının kaç farklı açıdan problemli olduğunu, sığlık seviyesini izah edemediysek sorunun bizde olduğuna inanıyorum.


Var olmadığınız ihtimaline biraz mesafeliyim açıkçası ama, ben siz yoksanız bile varlığınızı savunacağım Agâh Bey.


Kafa karışıklığımda tanım eksiği olduğunun ve mantıksız görünebilecek akıl yürütmeler olduğunun farkındayım. Meselenin özü elbette şu: Benden ayrı, subjektif bir bilince sahip bir varlık mısınız değil misiniz? Konuşmuş olmak için konuşuyorum işte. Keşke cevap verseniz de beni bu açmazdan kurtarsanız.


Büsbütün hayaliyseniz, zihnimin içinde bana söylemenize müsaade ettiklerim, söylemenize müsaade etmediklerim, söylettiklerim ve bu mektuplar, hepsi benim eserim. Benliğimin, varlığımın parçaları ve de ispatı.


Şu halde ben bir tek kendi varlığımdan emin olabiliyorum sanırım. Sağlık olsun. Fena bir başlangıç, veya son, değil. Kısaca ‘’Ben düşündükçe var bu dünya, ben yok o da yok’’ diyebilirmişim aslında.


Varlığınızı kendi varlığıma nispetle değerlendirmemi makul bulmayabilirsiniz, hatta haksız da bulabilirsiniz, ancak elimdeki bilgilerle en fazla bu kadar oluyor. Umarım sizi gücendirmemişimdir.


Geçen hafta çenemdeki yara dikkatinizi çekti mi bilmiyorum. Hoş bir görüntü olmamasına rağmen nasılsa o yaranın bana da yüzüme de yakıştığını düşündüm. Bir süredir merhem kullanıyorum ama aslında iyileşmesini isteyip istemediğimden emin değilim.


Anladığınızı biliyorum Agâh Bey. Sayenizde ben de kendimi daha iyi anlıyorum. Bu sayede var olma ihtimaliniz artıyor. O yüzden iyi ki muhtemelen-varsınız.


Agâh Bey, ya aslında benseniz? Tamamen ve yalnızca personalarımdan biriyseniz ama ben isim verip karakterleştirdiğim için kendi kendimi yanıltıyorsam ve sizi siz zannediyorsam? Bu konu gitgide kafamı karıştırıyor.


Başınızı şişirdim yine. Tahammülünüz için teşekkür ederim. Size ve sevdiklerinize güzellikler dilerim, siz ve dolayısıyla sevdikleriniz varsanız.


Görüşmek dileğiyle,

K.

16 views0 comments

Recent Posts

See All
bottom of page