top of page

Ayşe‘nin Anlamı




Adım Ayşe.


Kendimle ilgili paylaşabileceğim en önemli ve mahrem bilgi sanırım ismim.


Hayat anlamına geliyor. Bu satırları da kendimden, hayatımdan bahsetmek için yazıyorum.


Potansiyel bütün etiketleri ismim sayesinde reddediyorum. İsmim olmasa böylesi bir kendimden eminlike reddedemezmişim gibi hissediyorum.


İsmimi ve yüzümü seviyorum ve ikisini birbirinden ayrı düşünemiyorum. Ve nedense ismimin ardından, yüzümden bahsetmek istiyorum.


Küçük, simetrik bir yüzüm var. Güldüğümde hafif çekikleşen, koyu kahverengi ama genelde sürmeli olduğu için normalde olduğundan daha koyu görünen gözlere sahibim. Babamın mirası olan koyu kahverengi kaşlarımın yüzümü çerçeveleme şeklini ve kattığı ifadeyi seviyorum. İnce sayılabilecek dudaklarım, onların arkasında düzenli denebilecek dişlerim var.


Güldüğümde dişlerimle gözlerimin akının beyazlığı arasındaki uyum sanırım dikkat çekiyor. Yine güldüğümde kendilerini belli eden, ağzımın iki yanında, arkadaşımın hüzün çizgileri dediği çizgiler var. Yaşlandığımda az çok nasıl bir yüzüm olacağını, nerelerin daha çok kırışacağını hayal edebiliyorum.


Genelde siyah, bordo gibi koyu renkler giyinmeyi, şık-spor veya klasik-spor bir tarzı tercih ediyorum. Petrol mavisi, siyah, bordo, mor gibi derin renklerdeki baş örtülerimin tenimle oluşturduğu kontrastı kendime yakıştırıyorum.


Genel olarak atletik bir yapım var. Hemen her türlü spora, yeni bile öğreniyor olsam, bir yatkınlığım oluyor. Neyse ki seviyorum da. Bu yüzden spor yapmakla ilgili bir düzen tutturmak pek zorlanmadığım bir konu. Hızlı kilo alıp hızlı kilo veren bir yapıya sahibim.


Omuzlarımın genişliğiyle de sonradan barıştım. Dar omuzlar hep daha feminen ve güzel gelmiştir bana. Kafam da normal-küçük olduğundan, omuzlarımın üzerinde tek başına duruşu orantısız gibi gelirdi hep. O yüzden şal veya eşarp taktığımda, o hacmin kafa-omuz orantısını dengelemesi hoşuma gidiyor. Biraz daha feminen bir görüntü kazandırıyor bence. Gerçi zaten baş örtünün kendisi de feminen bir kıyafet.


Genel olarak öz güvenli bir insanım. Öz güvenli hissetmediğim zamanlarda da omuzlarım ve postürüm öyleymişim gibi bir izlenim uyandırıyor. Fark ettiğimden beri bundan yararlanmaya da çalışıyorum.


Dans etmek hep zorlandığım bir şey oldu. Bedenimin becerebildiği bir şey değil gibi hissettiriyordu nedense. Bir beş ay kadar önce bu zorluk, nasıl olduysa, bir perde gibi kalkıverdi.


40’lı ve 60’lı yaşlarımı heyecanla ve merakla bekliyorum. İleride anneanne olacağıma ve olmam gerektiğine dair bir inanç taşıyorum. Birden fazla çocuğum olacağını tahmin ediyorum. Zaten birden fazla çocuk sahibi olmanın, tek çocuk sahibi olmaktan daha kolay olduğuna inanıyorum.


Kendim de dört kardeşin en büyüğüyüm. Üç erkek ablasıyım. Abla’lığım, hem bana hem kardeşlerime hep hissettirildi. Babam, yaşı benden küçüklerin abla diye hitap etmesi konusunda hassastı ve bu konuda katı bir tutum sergilerdi. Hem tek kız olduğum için hem büyük kardeş olduğum için saygınlığım ebeveynlerim tarafından hep muhafaza edilmeye çalışıldı.


Annem kuralcı ve mükemmeliyetçi, incelik sahibi, estet bir kadın. Babam nispeten esnek ve rahat, kıvrak zekalı ve zaman zaman çizgiyi aşan şakalar yapmayı seven bir adam.


İçe dönük sayılırım. Kendimle vakit geçirmeyi seviyorum. Yürüyüş yapmakla, müzik dinlemekle, çizmekle, düşünceler kaçıp giderken onları yakalamaya çalışmakla geçiriyorum bu vakti.


Yürümeyi ve koşmayı seviyorum. Yüzmeyi daha çok seviyorum, dalmayı özellikle. İyi de bir yüzücüyüm. Dalmayı zorlaştırdığı için tuzlu suda yüzmeyi pek sevmem normalde. Ama bir süredir denizin bendeki anlamı büyüdüğünden ve derinleştiğinden, tuzlu suda yüzmekle de barışıyorum.


Rekabet oyunlarını, basketbolu, bir yerden bir yere giderken hızlı yürümeyi seviyorum. Tez canlı ve aceleci bir yönüm var. Olayların ve durumların şimdisini de sonrasını da hemen bilmek istiyorum. Sonuçları kontrol edemeyeceğimi, sürecin kendisinin daha önemli olduğunu hatırlatıyorum kendime sürekli. Seyrekleştirdiğim öfke parlamalarımı kontrol etmeyi de hala öğreniyorum.


Dışarıdan bakıldığında ciddi, ketum ve dalgın görünen bir ifadeye sahibim. Ciddiyetin ucunu kaçırdığımda adam öldürecekmiş gibi duruyormuşum. Gerektiğinde bunu yapabilmenin bir erdem olduğuna inanıyorum, pasifistlikten ve fazla naiflikten hoşlanmıyorum. Dünyanın eskiye nazaran daha iyi bir yer olduğuna inanmıyorum.


Eğlenceli, rahat, meraklı ama sınırlarını bilen bir insanım. Halden anlayan, iyi bir dinleyici olmakla birlikte, Allahsız diye kendini putsuz sananlara ve yetişkin bedeninde hapsolmuş çocuksuluklara tahammülüm zayıf.


Çocuklarından yapabileceklerinden fazlasını bekleyen, fazla kuralcı bir anne olmaktan da ufaktan endişe ediyorum. Açık sözlülükten hoşlanmama ve belirsizliğe tahammül seviyem düşük olmasına rağmen kendimi açık ve net ifade etmek konusunda henüz olmak istediğim yerde değilim.


Sigarayla aram yok ama yanımda biri içtiğinde dumanını içime çekmeyi seviyorum. Pasif bir bağımlılık yok değil.


Gümüş takılar takmayı seviyorum. Genelde çıkarıp durmamı gerektirmeyecek takıları tercih ediyorum. Küpe takmayı özellikle seviyorum. Takılan küpeye göre yüze farklı bir anlam ve ifade katması hoşuma gidiyor.


Geceyi kendime daha çok yakıştırıyorum. Daha güvende, güzel ve daha kendim’de hissettiriyor.


Bunlardan sonra heralde kendim hakkında söyleyebileceğim en önemli şey, çizimle uğraşıyor olmam olur. Annem sağolsun çizimle, resimle küçük yaşlardan beri hemhâlim. Küçük yaşta başladığım defter tutma alışkanlığımı iyi kötü devam ettiriyorum.


Çizimle aramda uzun yıllar bir küslük de oldu. Ve hala bazı korkularımı aşmaya, bir disiplin oturtmaya çalışıyorum. Teknik anlamda iyi olduğum söylenemez. Bu kadar uzun süredir çizen birinin çok daha iyi bir çizer olması gerekirdi. Daha öğreneceğim şeyler olduğu gerçeğini seviyorum ama. Amatörlüğün de kendince avantajları var.


Çizmemek, çizemeyecek olmak düşüncesi bazen içimde bir korku uyandırıyor. Fakat zaten böyle bir seçeneğim yokmuş, bunu yapmaya mecburmuşum gibi hissediyorum. Sanki varlığımın zorunlu bir sonucu, benliğimin bir parçasıymış gibi.


Ne çizeceğimi ben seçmiyorum mesela, çekiliyorum daha ziyade. Gerçekten bir tercih değil, yönelim. Çoğu zaman neyi neden çizdiğimi bilmiyorum. Bazen sonradan anlıyorum ama geneli muamma. Rüyalarımdan çok besleniyorum bu konuda.


Hitabetimin iyi olduğu söylenemez ama belli bir konuyu anlatmakta fena olmadığımı düşünüyorum. Kelimelerle aramın daha iyi olmasını isterdim. Yazmayı, iyi yazabilmeyi hep çok istedim. Çocukluğumdan beri bir şekilde hep yazdım da. Söyleyeceğim bir şeyler hep varmış da kabiliyetim yokmuş gibi bir durum söz konusu.


Ama sanırım -veya demek ki- göstermek istediklerim, söylemek istediklerimden fazla. Veya nispeten daha mahir olduğum bir şey.


Çizgiler, kelimelerin yerine geçebilir mi, dolayısıyla çizerek yazıyorum denebilir mi, yoksa aslında sadece birer gösterenler mi, emin olamıyorum. Kelimeler gösterenden daha fazlası mı ki? Sanki evet. Sonuçta renklerle ve çizgilerle bir iddia öne süremezsin ve bazen yapmak istediğin budur.


Bunları da bir şey yazmak istediğim ama nereden başlamam gerektiğini kestiremediğim için yazıyorum. Bildiğimi zannettiğim bir konudan, kendimden başlamak fena bir başlangıç noktası değil gibi geldi.


İnsanın kendisi hakkında alenen yazması tuhaf hissettiriyor. Bu hissi, otobiyografik şeyler kaleme almanın gayet olağan olduğunu telkin ederek bastırıyorum. Ki aslında yazdığımız ve çizdiğimiz her şey kendimizle ilgili zaten.


Son altı ayda, elimden tutup kendimi kaldırmak ve melankolimi yönetmek konusunda ciddi yol kat ettiğimi düşünüyorum. Zaman yönetimindeyse hala zayıfım maalesef.


Yakın zamanda nihayete erdirdiğim, anlamlı bulduğum iki büyük ve somut gayem var. Düştüğümde bunları hatırlatmak, ayağa kalkmamı kolaylaştırıyor. Yine yakın zamanda, hayatımda ilk kez, ölüm gerçeğine sevgi duydum ve ölecek olma fikri heyecan verdi.


Hayatı bu kadar güzelleştiren bir şeyin kendisi de güzel olmalı, diye düşünüyorum. Önce hangisi geliyor, hangisi hangisinin müsebbibi veya sonucu bilmiyorum: yaşama şehveti mi ölüm heyecanı mı.


İnsanın unfold eden, dönüşebilen bir şey olması heyecan verici. Olmak, yirmi beş yaşında olunabilen bir şey olsaydı, ölmeyi tercih ederdim. O yüzden kendimi de heyecanla ve merakla bekliyorum.


Adımın anlamı hayat ve bu aralar benim için hayat bilgisi, hayat sevgisi.





55 views0 comments

Recent Posts

See All
bottom of page