top of page

11. Mektup

Sevgili Agâh Bey,


Merhabalar. Nasılsınız, iyi misiniz? Buraya yavaştan bahar geliyor. Orada da havalar ısınmaya başlamıştır diye tahmin ediyorum.


Arkadaşım F sigara kutusunu bende unuttu geçen hafta. Üstünde iğrenç bir fotoğraf var, güya gırtlak kanseri riski için uyarıyor. Bence insanları sırf sigara içiyorlar diye böyle bir çirkinliğe maruz bırakmaya kimsenin hakkı yok.


O görselin üzerine siyah bir arka plan üstüne çiçekler çizesim geldi. Kırmızı ölüm çiçekleri. Örümcek zambağı (spider lily) da deniyormuş. Ölümcek çiçeği güzel bir çeviri olur diye düşünüyorum, yakın zamanda yaşadığım malum hadiseden de mülhem.


Ah ne anlatacağım size. Dün ömrümde ilk kez bir okyanusta yüzdüm. Okyanus gibi okyanus hem de. Kayalık bir kıyı şeridinden bir grup arkadaşla dalış yaptık. Normalde alışık olduğum üzere su yavaş yavaş derinleşmiyor. Direkt metrelerce derinliğe daldım o yüzden.


Söylüyorum size, 3 değil 5 değil, belki de 10-15 metre vardı. İlk kez bu kadar derinlerde yüzdüm. Kendimi alıştırmadan birden bu kadar derine dalmam çok mantıklı değil aslında ya neyse. Basınçtan patlamadığıma mutluyum.


Bu konuda gözü kara olduğumu biliyorsunuz ama hiç korkmadım desem yalan olur. Sessiz ve ürpertici, ama huzur da verici bir dalıştı. Dibi görmek iyi geldi galiba. O kadar inmişken keşke inci mercan bir şey bakınsaydım diplerde de o an aklıma gelmedi.


Önce paletlerle daldım ve bir süre o şekilde yüzdüm. Daha sonra, arkadaşım D’nin çıkarmamam yönündeki tavsiyesine kulak asmayarak paletleri çıkardım birkaç metre aşağıdayken.


İşimi kolaylaştırmalarını istemedim nedense. Yavaş yavaş yukarı doğru süzüldüler. Niyeyse kendim dışında bir şeyin yardımı olmadan, bedenimin sınırları neye müsaade ediyorsa o kadar dalabilmek, kapabililitem ölçüsünde hareket edebilmek istedim. Fena da değilmişim, aşağılara kadar daldım.


İlginç bir şekilde, paletleri çıkarıp salmak, ıslanmış çoraplardan veya ölü derimden kurtulmuşum gibi rahatlattı beni.


İnsanlık olarak daha sık yüzmemiz gerektiğine inanıyorum. Yeterince yüzmüyoruz. Sanki korkunç gizemine rağmen daha çok yüzsek, dalsak, açılsak, kıyıdan uzaklaşsak, demir atsak, dümen kırsak, kıyıya geri dönsek, limanlar ve kalıntılar keşfetsek, inciler ve mercanlar bulsak onlardan küpeler yapsak, varlığından haberimizin olmadığı ne sıkıntılardan kurtulacağız ve ne çiçekler açacağız gibime geliyor. Ahtapotlar ne şanslı. (Şimdi farkettim, ölümcek çiçekleri form olarak ahtapotu anımsatıyor).


Bence size donanma kaptanlığı yakışırdı Agâh Bey. İsminiz çok uygun bir kere. Turgut Reisler’in, Oruç Reisler’in halefi olsanız sırıtmazmış: Agâh Reis, denizler bilgesi. Sadece birkaç yüz yıllık bir gecikme söz konusu. Ama olsun, sonuçta benzer bir iş yapıyorsunuz.


Neyse. Tabi biz o kadar yolu sadece dalış yapmak için gitmemiştik Agâh Bey. Asıl niyetimiz okyanusun dibinde çadırlarımızı kurup kamp yapmaktı. Peki sizce bu dostunuzun şansı yaver gider mi?


Biraz takıldıktan, yüzdükten daldıktan ettikten sonra, çıktık kıyı boyunca yürüdük, çadırları nereye kurmamız gerektiğine dışarıdan bakarak karar verecektik ki… Fırtınanın geliyor olduğu haberi geldi. Kuvvetli rüzgar başlamış, sudaki hareketlilik artmıştı. Beklersek geçer belki, diye bir fikir attım ortaya ama kesin habermiş, uzun sürecekmiş. Nitekim esinti gitgide artmaya, dalgalar yükselmeye başlamıştı bile.


Bilen bilir okyanusta kamp yapmak istiyorsanız suyun hareketli olmadığından emin olmanız gerekir. Yoksa o çadırları yerinde tutmak da, o kamptan keyif almak da imkansız hale gelir. Bulanık suyun içinde kampın ne keyfi olacak?


Gitmeden bari son bir yüzeyim dedim ve suyun dinginliğini ne kadar kaybettiğini, yükselen tortu tıfıllardan dibinin ne kadar bulanıklaştığını bizzat deneyimledim.


Sağlık olsun. Bir dahakine. Okyanus bir yere kaçmıyor.


Size güzel keşifler dilerim Agâh Reis.


Bir başka seferde görüşmek dileğiyle,

K.

35 views0 comments

Recent Posts

See All
bottom of page