Kapılmak: 2 aralık 2025
- Aisha K.

- Dec 3
- 3 min read
Updated: Dec 7
Yaşam neşe ve hikmetle ilişkilendirilen yay ayının ikinci gününde, iki aralıkta bir derede, marsla ilişkilendirilen, zaten her zamankinden agresif ve güçlü hissettiğim salı günlerinden birinde, bir başka grup terapisi dersindeyim.
Dikkatle Yıldız hocayı izliyorum. Bir yıldız olduğundan mı ondaki yıldızı merak ettiğimden mi çözebilmiş değilim. Anlattıklarını dinlemiyorum, onu izliyorum. Gözlerini yakalamaya çalışıyorum. Gözlerinin içine bakılmaya ve görülmeye, gerçekten görülmeye, değer insanlardan. Ben de ondaki sırrı görmeye çalışıyorum sanırım.
Neyse, daire oluşturmuşuz, oturuyoruz, uygulama olarak ne yapalım diye ortak karar vermeye çalışıyoruz. Yıldız hocanın ilk teklifi bir çeşit kapı uygulaması. Bir yaşam bir ölüm kapısı hayal edelim, hangisini ne kadar açıyoruz, ardında ne görüyoruz içinden geçiyor muyuz, arkada biri var mı vs gibi spontan ve yarı doğaçlama bir uygulama.
Bu spontanlık her defasında geriyor beni. Böyle olacağını bilerek seçmiştim dersi zaten de. Alışırım zannetmiştim ama her defasında aynı gerginlik .
Bir yaşam kapısı yanında da ölüm kapısı, cazip geliyor bu fikir. İkisi aynı kapı zaten, diyorum içimden. İçinden geçtiğimiz tek kapı bu değil mi? Açmakta olan bir çiçek solmakta olan bir çiçek değil mi aynı zamanda?
Bir süre tartışıyoruz ne yapsak diye. Arkadaşların ölümü yeni işledik içimiz karardı demesi üzerine, yine kapı temalı ama daha serbest konulu ortak bir karara varıyoruz. Herkes bir kapı hayal edecek, ne ise artık, nasıl istiyorsa ve anlatacak işte. İster ölüm ister şans kapısı ister paralel evren, ister çocukluk..
Başlıyoruz, çok orijinal kapılar dinliyorum. Kapı içinde kapının olduğu kapılar, ölüm meleğinin karşıladığı bir kapı, ölümle yaşamın bir arada kapısı, bilinçaltı kapısı, ardında Jung’la Freud’un barıştırılacağı kapılar, ferahlatan su yeşili bir kapı.
Geçen kişinin ardında ne bulacağını, umduğunu mu aradığını mı bulacağını merak ediyorum. [Zaten bulacağımız şeyleri umup aramıyor muyuz?] Herkes geçtiği yerde kapısının ardında takılıyor bir süre vakit geçiriyor. Sıra bana geliyor.
Gözümü kapatıyorum. Mermer sütunları olan kemerli bir yapı görüyorum. Antik Grek yapılarını anımsatıyor. Menteşesiz kapaksız, kendiliğinden açık bir kapı bu, bir geçit. Kendiliğinden açık, çünkü bütün gizemler bir apaçıklığın ardında saklı.
Nasıl oluyorsa bir yanıyla süt, bir yanıyla kan, bir yanıyla zift ve lav bir yanıyla serin bir ırmak. Sanki kapılığı tüm bunları ihtiva ediyormuş. Aşkı ve intikamı, doğurarak doğmayı, öldürerek ölmeyi, kendine rahim ve mezar olmayı, zihnini rahim, rahmini mezar kılmayı.
Olabilecek bütün olasılıkları barındırıyormuş bir şekilde: Bir şeyi alır şuraya değil buraya koyarsınız ve bu sayede milyonlarca ihtimalden birinden neşet etmiş şu’ndan neşet edebilecek milyonlarca ihtimali değil de, milyonlarca ihtimalin bir diğerinden neşet etmiş bu’ndan neşet edebilecek milyonlarca diğer ihtimalin önünü açmış olursunuz.
Hal buyken, ihtimallerin her biri eşit derecede mümkünken sırf şu anda ve buradayım diye diğer ihtimaller benden gayrı, bana mugayır olabilir mi? [Hatta bana mugayır şeylerin benden gayrı olduğunu kim söyleyebilir?] Ve peki şu anda ve burada olmam, her halükârda olmam bir(er) mucize değil de nedir?
Tüm bunlar, bu ihtimallerin tümü, hatta bu sorular, hepsi bu kapıya dahilmiş. Tüm olasılıklar, alternatif bütün yaşamlar –gerçekleşmemiş olduklarından ölümleriyle birlikte–, bir gerçekleşmiş olarak bu yaşam ve bunun gerçekleşecek [yahut çoktan gerçekleşmiş] olan sonu, hepsi. [Tüm bunlar gerçekse.]
Bu kapı, farkların fark edildikçe yok olduğu, ve ancak fark edilerek yok olabildiği bir dünyaya, ve de olduğunuz yere açılan bir kapı. İçinden geçiyorsunuz ve olduğunuz yere geliyorsunuz.
O halde bu korkutuculuğu niye!? Korkmadan bakabileyim diye gözümü kararttığımı sanıyordum hem? Boşa mı ritüeller eşliğinde çektiğim sürmeler? Sabahları 7’de, küpelerimi takmadan ve günün ilk kahvesini içmeden hemen önce.
Halbuki belki korkularım gözümü karartıyor. Belki gözümü karartmasa bağrıma sinip göğsümü karartacak. Korkmuyor değilim çünkü, ödüm kopuyor. Beni cezbeden de bu muhtemelen. Bu kadar ürkütüyorsa demek ki orada bakılmaya değer bir şey var.
Kapı tam karşımda. Geçmemek mümkün mü buradan bilmiyorum. Zaten geçmişim ki buradayım, olduğum yerdeyim. Kapılıyorum ben de, yahut o beni kapıyor, ve de açıyor.
Kapı benmişim.
Kendimden geçiyorum.
Yine kendime geliyorum.





Comments