top of page

9. Mektup

Merhabalar, Agâh Bey.


Haliniz vaktiniz yerinde umarım.


Tahmin edeceğiniz üzere yine absürt olaylar yaşandı. Başka derdiniz yokmuş gibi size bunları anlatacağım birazdan.


Annem ve kardeşlerimle market alış verişi yapmaya gitmiştik. Misafir geleceğinden annem davet yemeği hazırlıklarına girişecek, dünyanın malzemesini alıyoruz o yüzden. O kadar şey arasında doğal olarak kasada almayı unuttuklarımızı fark ediyoruz. Koşa koşa eksikleri tamamlamaya gidiyorum sıra bize gelmeden. Nedense bu hatalardan güya ben sorumluymuşum.


Poşetler yetersiz kalıyor bu arada Agâh Bey. Ve bundan da ben sorumluyum nedense. Plastik poşet yetiştirmeye çalışıyorum yeşilliklere. Haliyle aklıma Serdar Ortaç’ın Poşet şarkısı geliyor. Şaşırtıcı gelebilir ama çok iyi bir depresyon şarkısı.


Annemle beni almaya U geldi, uzun zamandır görüşmediğim bir arkadaşım. Hiç irtibatımız kalmamıştı. Nereden çıktıysa. U şoför koltuğunda, annem yolcu koltuğunda, ben arkada eve doğru yola çıktık. Yolda anlattığına göre beyefendi benim bir hareketimden ötürü arkadaşlığımızı kesme kararı almış. Bunu ben de yeni duyuyorum.


Ben de aslında neden öyle bahsettiği gibi bir durum falan olmadığını anlattım, ama kendimi açıklarcasına, savunurcasına. Halbuki durumun iddia ettiği şeyle hiç alakası yok zaten. Tamamen kendi ayıbı söz konusu. Ayrıca annemden buna ne?


Asıl tuhafı Agâh Bey, o an sanki manipüle ediliyormuşum, sesim kısılıyormuş gibi bir rahatsızlık duydum.


Neyse işin daha saçması, biz bu konuşmayı yaparken bir baktım araba gölün üzerinde ilerliyor. Bu o an, muhabbeti unutuvermeme sebep oldu. Camı açıp, elimi suya değdirebilir miyim diye sorma ihtiyacı duydum.


Aklıma inciler geldi Agah Bey. O an uzun uzun inciler hakkında düşündüm. Olabilecek en kısa birim zaman içerisinde, olabilecek en yoğun şekilde, inciler hakkında ne kadar düşünülebilirse o kadar düşündüm.


Suyun derinlikliklerinde inci varmış gibi geldi. Böyle bir hissin varlığından haberiniz var mıydı? O yüzden karşı konulamaz bir suya dokunma isteği içindeydim. Camı açıp elimi değdirdim ben de suya, umarım biraz da olsa incilik bulaşmıştır.


İsa Mesih bugün yaşasaydı hangi marka araba kullanırdı acaba?


Kopenhag’daki hamile arkadaşım dönmüş sanırım bu arada. Dolayısıyla artık Kopenhag liman kendinde değil, İstanbul liman kentinde.


Bu seyahatlerden ne anlam çıkarmalıyım bilemiyorum Agâh Bey. Fakat şunu anladım sanırsam. Liman kentlerinde gezinip durmamın sebebi, eskiden gemicilerin çıkardığı metotla bir harita çıkarıyor olmam, liman liman geze geze. Bu devirde böylesi demode yöntemlere ne lüzum var tartışılır tabi.


Yine de şu su götürmez bir gerçek: eskilerinki, Google Maps’inkinden daha bakılası, öyle değil mi? Keşke benim haritam da onlarınki kadar estetik olsa. Tahmin edeceğiniz üzere, bu mektuplar da haritamın bir parçası.


Agâh Bey, bir kitap okuyorum, uzun zamandır bu kadar iştahla bir romanı okumamıştım. Hakikaten rüya gibi, kafamı kaldırıp gerçek hayata döndüğümde hem sıkılıyorum, hem sanki asıl gerçek orasıymış gibi hissediyorum. Kuşlardan tanrılar yaratan arkadaşımın kitabı.


Kuşlarla tanrılar arasındaki bağ çok tabiimiş gibi gelmiyor mu size de?


Şu mektuplar da olmasa, bana söyletmediklerinizi ne yaparım Agâh Bey? Bazen diyorum ki umarım okumuyorsunuzdur, kapınızda birikiyordur da kafanızı şişirme endişesi taşımadan yazmaya devam edebilirim.


Saygılar Agâh Bey,

K.

32 views0 comments

Recent Posts

See All
bottom of page